KOP DAĞI SAVUNMASI
Yakın tarihimizde önemli bir yere sahip olan I. Dünya Harbi, Türk milletinin
unutmaması gereken ibret sayfaları ile doludur. Çünkü bu harp, Batı dünyası
için, Türklüğün yok edilmesini ve Anadolu’dan atılmasını hedef alan bir
misyonun; "Şark Meselesinin" tatbik safhalarından biridir. Dolayısıyla bu harbin
her anının bilinmesi ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi; gerek şimdiki neslin,
gerekse gelecek nesillerin üzerlerine düşen bir vazifedir. Ancak bu harbin,
günümüze kadar yapılan araştırmalarda göz ardı edilen önemli safhaları da
vardır. Nitekim, bu makaleye konu olarak seçilen "Kop Savunması" bu
cümledendir. Biz de bu çalışmayla böyle bir eksikliği gidermeyi
amaçladık.
Bilindiği üzere, I. Dünya Savaşı, zaman bakımından çok
uzun bir süreyi, mekân bakımından ise çok geniş bir coğrafyayı etkisi altına
alan, askerî, siyâsî ve sosyal açıdan büyük bir hâdisedir. Osmanlı Devleti de
bir oldu bitti ile Kasım 1914′te bu savaşa girmek mecburiyetinde bırakılmıştı.
Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle, birçok yeni cepheler de açılmış oldu. Bu
da savaşın seyrini değiştirmiş ve İtilâf Devletleri’nin birçok plân ve
hayâllerinin akamete uğramasına sebep olmuştur. Bu meyanda itilaf devletlerinin
ve özellikle Rusya’nın hayal kırıklığına uğramasının nedenlerinden biri de "Kop
Savunması" olmuştur. Gerçekten Kafkas cephesi’nde bir mevzi savunması gibi
görünen "Kop Savunması" incelendiği zaman, bunun sıradan bir savunma olmayıp,
Kafkas cephesinin ve dolayısıyla Osmanlı-Rus harbinin seyrini değiştirecek kadar
önemli bir savunma olduğu ortaya çıkacaktır.
Kop Geçitinin Jeo-Stratejik Önemi
Coğrafyanın, savaşların
gerek seyri, gerekse neticesi üzerindeki etkileri bilinen bir gerçektir. Zira
"Kop Savunmasının önemli kılan faktör de onun coğrafi konumudur. Bu nedenle
bölgenin jeo-stratejik açıdan kısa bir tasvirini yapmak yerinde
olacaktır.
"Kop Savunması" Bayburt ili sınırları dahilinde
bulunan Bahtlı (Rakım 2980)-Kop (2600) dağlarının bulunduğu bölgede cereyan
etmiştir. Bilindiği üzere bu mıntıka Doğu Anadolu’nun kuzey kısmını Karadeniz’e
bağlayan Erzurum-Trabzon karayolu güzergahında bulunmaktadır. Eski çağlardan
beri Doğu-Batı ticaretinde önemli bir yere sahip olan ve Tebriz’e kadar uzandığı
için "İran Transit Yolu’ da denilen tarihî "İpek Yolu" buradan geçmekteydi. Bu
güzergâhın en stratejik mevkii ise Kop geçidiydi. Bu geçit, ATAŞE arşivinde
bulunan bir belgede; "Kop Köyü’nden Altuntaşı aşan yolun geçtiği geçit" olarak
tarif edilmekte ve "buraya Kop Geçidi derler. …" denilerek, bölgenin stratejisi
belirlenmekte ve aynı zamanda tahkim edilmesi istenmektedir. Bir başka belgede
ise: "… menzil hudud-ı asliyesine hakimiyeti itibariyle gerek sevkü’1-ceyş ve
gerek tabiyece ehemmiyet-i azimeyi hâizdir" denilerek, geçidin askerî açıdan
önemi üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, Kafkas cephesinde görev yapan Mareşal
Fevzi (Çakmak) da hatıratında bölgenin stratejik önemine dikkat çekmektedir.
Zira bölgenin stratejik önemini yakinen bilen Rus orduları da
ilk fırsatta Kop geçidine yöneleceklerdir. Mamafih Erzurum’u ele geçiren
Rusların, burada güvenli bir şekilde kalabilmeleri için mutlaka Tercan ile
Bayburt’u ele geçirmeleri gerekiyordu. Bayburt dışında Trabzon ve Rize’yi zapt
eden Ruslar için artık hedefe ulaşabilmek; Gümüşhane-Kelkit-Erzincan hattını ele
geçirmeye bağlıydı. Bu hattın en stratejik mevkiinin Bayburt olduğunu çok iyi
bilen Ruslar, burayı bir an evvel işgal etmek için büyük çaba sarf
etmekteydiler. Bu merkezi de zapt ettikleri taktirde Trabzon’a ulaşacaklar ve
böylece Trabzon limanından da istifade ile II. Türkistan kolordusuna destek
vererek, Karadeniz sahil şeridine hakim olup, stratejik üstünlüğü ele
geçireceklerdi.
"Kop
Savunması" Muharebeleri
Kop cephesindeki muharebelerin seyrine gelince: 15
Şubat 1916 tarihinde Erzurum’u işgal eden Rus orduları, bir taraftan Doğu
Anadolu’da muhtelif istikametlerde taarruzlarına devam ederken, 19 Nisanda da
Trabzon’u işgal etti. Rus orduları Başkomutanı General Yudenich, Erzurum’u
işgalden sonra, 250.000 kişilik ordusuna hitaben yaptığı konuşmada: “Artık
karşımızda Türk ordusu diye bir şey kalmamıştır. Çar’ın emri gereğince, haziran
ayında İstanbul önlerinde olacağız. İleri!”s demekteydi. Yudenich’in bu hedefe
ulaşabilmesi ve sözünü yerine getirebilmesi için Trabzon-Erzurum yolunu bir an
evvel kontrolü altına alması gerekiyordu. Bu ise ancak Kop dağını ele geçirmesi
ile mümkündü.
Kop muharebeleriyle ilgili anıları derleyen yerel
gazeteci merhum Osman Okutmuş, "Kop Savunmasının Şubat 1916 senesinde nasıl
başladığını derlediği kitapta şöyle ifade
etmektedir.:
"Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiğini ve
düşmanın Aşkale Bayburt istikametinde ilerlediğini haber alan bir cami imamı,
cemaatı camiide toplayarak etkileyici bir konuşma yaptıktan sonra " düşmanın
Bayburt’u işgal edebilmesi için tek yolun Kop dağı olduğunu ve öncelikle bu
engeli geçmesi gerektiğini" belirterek halkı bu bölgenin savunulması için harbe
davet etmiştir. Bunun üzerine bölgede oluşturulan milis kuvvetleri Kop Dağı’na
hareket ederek oradaki Halid Bey komutasındaki kuvvetlerle birleşip bu
savunmadaki yerlerini aldılar.
5 Şubat 1916 günü Türk
kuvvetlerinin bir kısmı, dağda müdafaa hattını hazırlarken diğer kısmının Aşkale
kanadında çarpışan kuvvetlere katılması için hareket etmeleri
emredilmişti.
Öte yandan Rus kuvvetleri komutanı karşılarında
mukavemet gösterecek Türk kuvveti bulunmadığına kani olacak ki, bütün
birliklerini Aşkale’ye yerleştirmişti. Diğer bir tabura da Bayburt istikametinde
ilerlemek üzere emir verilmişti (8 Şubat 1916). Bu taburu, Paşadağı sırtlarına
yerleştirilmiş olan, Yüzbaşı Reşit Bey komutasındaki Türk kuvvetleri
karşıladılar. İki gün süren şiddetli muharebeler sonunda Rus taburunun büyük bir
kısmı imha edildi. Geriye kalan kısmı ise ağırlığını bırakarak Aşkale
istikametinde kaçmağa mecbur kaldı. Bu toprakların bir karışının dahi kolayca
alınamayacağını anlayan düşman kuvvetleri komutanı karargâhını Aşkale’de
kurdu.
Türk kuvvetleri de Kop dağlarını müdafaa emrini aldı.
Yüzbaşı Reşit Bey, ön mevzilerimizi iyice kuvvetlendirdikten sonra düşman
kuvvetlerinin bütün taarruzlarım sonuçsuz bırakarak onlara ağır kayıplar
verdirdi. Bu azimli müdafaa beş gün sürdü. Yüzbaşı Reşit Bey de Kop dağlarının
müdafaasını kuvvetlerine mükemmel olarak tatbik ettirdi (3 Mart
1916).
4 Mart 1916 günü Bölük Komutanı Reşit Bey, bölüğünü,
gösterilen mevzilere yerleştirdikten sonra Kop savunması komutanı Halit Bey
ile görüşmüş ve Halit Bey de Reşit Beye; bundan sonra Çoruh müfrezesine katılmış
olduğunu, almış olduğu emirler gereği, Kop dağlarından Soğanlı dağlarına kadar
cephenin uzun müddet müdafaasına devam edileceğini söyledi.
Halit
Bey, Reşit Bey ve emri altındaki diğer subaylarla yapmış olduğu bu görüşmeden
sonra artık "Kop Savunması" başlamış oluyordu.
"Kop
Savunması"nın başlamasından sonraki gelişmeler hakkında 32. fırka (tümen)’ya
tabi 95. Alay Kumandanlığının muharebe tutanağında; Rus ordusunun iki aydan beri
taarruza devam ettiği ve en ciddi taarruzlarının da Karasu ve Çoruh havzaları ve
bu havzaların ihtiva ettiği Erzincan, Bayburt mıntıkalarıyla, stratejik bakımdan
büyük önem taşıyan Kop dağı ve çevresi olduğu, saldırılarını bu tarafa yönelten
Rus kuvvetlerinin her saldırışında, cephede adetâ insan yığınlarından bir kale
oluşturduğu ifade edilmektedir . Nitekim 96. Alay’a bağlı 1. ve 3. Taburların
kaydettikleri harp cerideleri13 95. Alay’ın bu hususta vermiş oldukları bilgiyi
teyit etmektedir. Zira bu durum cephedeki diğer yazışmalardan da
gözlenmektedir.
Bu yazışmalardan mart ve nisan aylarındaki
muharebelerin çok şiddetli geçtiği, bir çok subay ve erin şehit olduğu, buna
karşılık Ruslara da ağır zayiat verdirildiği ve Rus askerlerinden esirler
alındığı anlaşılmaktadır. Bu esirler içerisinde Türkçe bilenlerin bulunduğu
kaydedilmektedir. Rus ordusu içerisinde Türkçe bilen askerlerin bulunması,
bizde, bu askerlerin Türk asıllı (Azerbaycan veya Türkistanlı) olabileceği
kanaatini uyandırmaktadır.
"Kop Savunması" sırasında cereyan eden
muharebelerde Türk askerinin fevkalâde şartlarda gösterdiği kahramanlık , yine
O’ nun kahraman kumandanları tarafından taltif edildi. Nitekim, 3.Ordu
Kumandanlığınca Kolordu ve fırka kumandanlıklarına tebliğ edilen telgrafta üstün
hizmet gösteren erkân ve zâbitânın ödüllendirilmesi istenmektedir. Subay ve
erler, müte’addit muharebâtdaki fedâkârlığından dolayı 3.Ordu Kumandanlığının
emri gereğince ordu, mıntıka ve cephe kumandanlıkları tarafından "kordela" ve
"takdirnameler" verilmek suretiyle taltif edildiler. Ayrıca 3.Ordu komutanı
Vehip Paşa, gönderdiği telgrafta Kop muhariplerini başarılarından dolayı
kutlamaktaydı18.
Nisan ayında yoğun bir şekilde devam eden Kop
taarruzlarının mayıs ayında biraz hafiflediği anlaşılmaktadır. Bununla beraber,
Vehip Paşa’nın emri üzerine haziranda tekrar Kop taarruzları başladı. 2-5
Haziran tarihleri arasındaki muharebelerde, Ruslara binlerce kayıp verdirildi19.
Mütemadiyen devam eden karşılıklı taarruzlar, temmuz ayında da devam etti.
Neticede 12 Temmuz 1916 akşamı, Rus 4. avcı fırkasının topçu himayesinde bütün
kuvvetiyle gelişen taarruzlarına karşı (imalı-2100- Kanlı kaya) hattında
mukavemete çalışan Kop cephesi sarsılmağa başladı. Bunun üzerine cephe kumandanı
Bahaeddin Bey20 Kop cephesinde daha fazla tutunamayacağını anlayarak ricat emri
verdi. Bu da bütün taarruzları kanlı bir şekilde püskürten Çoruh cephesinin
çekilmesini zorunlu kıldı.
Türk birlikleri hızla çekilmeye devam
ederken, Fevzi Paşa (Çakmak) 15 Temmuz 1916 gecesi Bayburt’taki karargâhından
ayrılarak, 16 Temmuz sabahı Trabzon yolu üzerindeki Balahor’a geldi. Öte yandan
aynı gün, Bayburt, Rus birlikleri tarafından işgal edildi (16 Temmuz 1916).
Vehip Paşa, verdiği direktifte: "3. ordu mecburiyet hâlinde (Cebice-Mans
Şarkı-Lori Deresi Şarkı, Zülfe Dağı) hattına çekilerek Ziyaret dağında Lazistan
Cephesi ile birleşecek" diyordu.
“Kop Savunması” ile Rusların
yaklaşık 6 ay gibi uzun bir süre oyalanması ve durdurulması sağlandı. Emekli
General Sadri Karakoyunlu, hâdiseyi şöyle
değerlendirmektedir:
"Kop Dağı Bloku, düşman tarafından ele
geçirilince, Türk 5. kolordu sunun savunması çözüldü. Bundan anlaşılıyor ki 5,5
ay devam eden “Bay hurt Savunması”nın kilidi Kop Dağı idi. Bu kilidin anahtarı
düşman eline geçince, Türk askeri, kanını ve canını bu savunmanın devamı için
oluk oluk dökmüş olmasına rağmen, bu dağlarda bir kâbe kutsallığı ile
cesetlerinden âbideler bırakarak geri çekildi".
Böylece
Erzurum’u aldıktan sonra "istikâmet Batı Anadolu" diyerek "Haziran’da İstanbul
önlerinde olmayı hayâl eden(!)" Rus orduları başkomutanı General Yudenich; bu
ayda Kop dağlarını bile aşamadı. Dolayısıyla Rus plânı, daha Kop’ta akamete
uğramış oldu.
Kop cephesindeki iki tarafın zayiatı hakkında kesin
bir rakam söylemek bizce, oldukça güçtür. Zira o günün fevkalâde şartları göz
önünde bulundurulursa bu hususun açık bir şekilde tespitinin mümkün olamayacağı
anlaşılır.
Bununla beraber, Fevzi Paşa (Çakmak), bu hususta genel
bir değerlendirme yaparak, Rusların sadece Bayburt ve Erzincan’ı almak için beş
ayda en az 33.000 zayiat verdiklerini, bu rakama Trabzon’u almak için verdikleri
zayiat da eklendiği zaman Rus kaybının toplam 40.000′e ulaştığını bildirir.
3.Türk ordusunun ise 9700 şehit, 15.000 yaralı olmak üzere toplam 24.700 zayiatı
olduğunu ifade eder23. Yine Fevzi Paşa: "yalnız 3.mıntıkada bizzat mahallinde
tuttuğum kuyudata (kayıtlara) nazaran Ruslardan beş ay zarfında alınan üzere
yekûnu 3237 nefere bağlı olmaktadır. Bunlarla beraber 14 top, 29 mitralyöz de
iğtinam olmuştur" diyerek, 3.mıntıka bölgesindeki Bayburt müdafaasının ve
muharebelerinin şiddet ve ehemmiyetini vurgular.
Yine Şark
cephesinde yedek subay olarak görev yapmış merhum gazi Halil Ataman da
hatıratında "Kop Savunması" ile ilgili önemli tespitlerde bulunmuştur. Ataman,
Kop dağlarındaki muharebelerin cereyan ettiği esnada kaleme aldığı bu
hatıratında; "…Asıl kıyamet, Kop Dağı’nın yükseklerinde kopuyordu. Ve
mukadderatımızı da o yerdeki boğuşma tayin edecek gibi görünüyordu" diyerek
Kop’taki çarpışmaların önemine dair çok isabetli tespitler yapmıştır.Bu da "Kop
Savunması”nın ehemmiyetini ortaya koyması bakımından dikkate değer bir diğer
kayıttır.
Kanaatimizce Türk ordusu ve milletinin “Kop
Savunması”nı hangi şartlarda yaptığının bilinmesi de muharebelerin mukadderatı
kadar kıymete haizdir. Zira bu muharebeler fevkalâde şartlarda ve çok büyük bir
özveriyle yapılmıştır. Savunma esnasında karşılaşılan güçlükler bu durumu ortaya
koymaktadır.
Gerek hâdiseyi yaşayanların hatıralarında gerekse
arşiv belgelerinde, yaşanan bu güçlükler hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır.
Buna göre soğuk, açlık, bit salgını, salgın hastalık; haberleşme ve istihbarat
eksikliği belli başlı güçlüklerdir. Nitekim Everek (Örence) köyü ahâlîsinden
olan Ahmet Aybaba, Kop muharebelerinde bulunmuş,müdafaa hattındaki çeşitli
zorluklara cephede bizzat şahit olmuştur.Ayrıca Gazi Ahmet Aybaba, Rusların altı
ay Kop dağlarında kaldığını, Türk askerinin bu dağlarda teçhizatsız, aç ve
perişan bir vaziyette harp ettiğini ifade etmektedir.
Kop
gazilerinden, Bayburt’lu Arifoğlu Mahmut Canmemiş de; Kop’ta sadece düşmanla
değil; aynı zamanda, açlık, bit ve soğukla da savaştıklarını anlatmıştır. Yine
adı geçen gaziden rivayet edildiğine göre cephede açlık hâdisesi karşısında
atların dışkılarından çıkan arpa taneleri temizlenerek kavrulup yenmiş, yine
atın sağ tarafını keserek yedikleri bile vâkî olmuştur.
Soğuk ve
kar, muharebe esnasında karşılaşılan güçlüklerin başında gelir. Zira bu iki
faktör, hem askerin sıhhati açısından hem de ikmâl faaliyetleri bakımından,
harbin seyrini etkileyen önemli problemlere sebep olmuştur. Nitekim bir belgede;
Altuntaş-Kop yolunun tamamen karla kaplı olması sebebiyle askerin güçlükle
hareket edebildiği ve bu yolun yük arabalarının geçişine müsait bir hâle
getirilemediğin′den bahsedilmekte, başka bir belgede ise; kar yığınlarından
oluşmuş setlerden söz edilerek harp mahallinin fevkalâde şartları gözler önüne
serilmektedir.
Bu imkânsızlıklar ve zorluklar yanında askerde,
kolera tehlikesi de baş göstermiştir. Bu mesele 3. ordu Kumandanı Vehib’in Çoruh
Müfreze Komutanlığına gönderdiği mesajdan anlaşılmaktadır. Buna göre; Vehib
Paşa, ordunun sıhhati açısından önemli bir tehlike olan kolera hastalığına
karşı, askere aşı yapılması ve bu hastalığa karşı gerekli tedbirlerin derhal
alınmasını istemektedir.
Cephede haberleşme ve istihbaratla
ilgili bazı sıkıntıların da yaşandığı görülmektedir. Nitekim muharebeler devam
ederken, 46.Alaya bağlı 1. tabur’un, 96. Piyade Alayına tabi’ 3. Tabura düşman
zannederek ateş etmesi… Daha sonra gönderilen irtibat neferleriyle bu ateşin
kestirilmesi, haberleşmede doğan aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Cephede,
birlikler arasındaki bu irtibatsızlıkların yanı sıra haberleşmede arıza ve
malzeme (telefon makinesi, tel) sıkıntısının da çekildiği anlaşılmaktadır .
"Kop Savunması"nda şehit olan Zabıtan ve Eratın durumuna
baktığımızda bazı değerlendirmelerde bulunabiliriz. Arşiv kayıtlarına göre;
şehâdet tarihlerinin daha çok Mart- Nisan 1332′ (1916) de yoğunlaştığını
görüyoruz. Bu durum, çarpışmaların bu günlerde daha şiddetli bir şekilde cereyan
ettiğini gösteriyor.
Öte yandan, şehit olanları memleketleri
açısından değerlendirdiğimizde, Şarkışla, Balıkesir, Aziziye, Tokat, Yozgat
bölgeleri başta olmak üzere, Anadolu’nun her bucağından bu muharebelere iştirak
edildiği görülmektedir. Ayrıca bugünkü milli sınırlarımız dışında kalan Kudüs ve
Halep bölgelerinden de şehit olanlar vardır.
Subay kadrolarından
da, (Yüzbaşı,Üsteğmen, Teğmen ve Asteğmen) çok sayıda şehit verildiği
dikkatimizi çekmektedir.
Diğer bir önemli husus da şehitlerin yaş
durumlarıdır. Belgelerde, doğum tarihi itibariyle bu muharebelere katılanların
en yaşlısının 1290 (1873), en gencinin ise 1314 (1896) doğumlu olduğu
görülmektedir. Bu durum, 20-40 yaş arasında eli silah tutan herkesin cepheye
sevk edildiğini göstermesi bakımından fevkalâde ilgi
çekicidir.
“Kop
Savunması”nın Askerî Siyasî ve Sosyal Açıdan Sonuçları
I. Dünya Savaşında
Kafkas Cephesinde cereyan eden "Kop Savunması”, askerî, siyasî ve sosyal açıdan
önemli sonuçları da beraberinde getirmiştir. Nitekim bu sonuçlar, Türkler için
olduğu kadar , Ruslar için de büyük bir önem taşımaktadır. Zira I. Dünya
Savaşı’nda İtilaf devletleri Çanakkale’yi aşamazken doğuda ise Ruslar Kop
dağlarında önemli bir süre durduruldu. İşte bu gelişmeler İtilaf devletlerinin
bir çok plân ve hayallerinin istedikleri şekilde gerçekleşmesini
engellemiştir.
Doğuda Ruslara karşı, "Bayburt Savunması"nın
kilidi sayılan Kop dağlarında verilen destansı mücadele sonunda, her ne kadar
Bayburt’un işgaline engel olunamamışsa da, bu bölgede cereyan eden savunmanın ve
muharebelerin Türk harp tarihindeki yeri ve önemi oldukça büyüktür. Zira, adı
geçen mıntıkada düşman, azımsanamayacak bir süre oyalanmış, aynı zamanda
kuvvetlerinin büyük bir kısmı da yok edilmiştir.
Bu muharebede
başta müdâfaa olmak üzere taarruz, karşı taarruz, takip, geri çekilme gibi her
türlü strateji ve taktik kullanılmış ; araziden de büyük ölçüde istifade
edilmiştir. Mareşal Fevzi Çakmak; "Bayburt müdafaası muvaffak olmuş bir Plevne
sayılmalıdır" diyerek bu savunmanın önemini çok açık bir şekilde ortaya
koyar.
Türk Milleti, burada da, Kanije, Akkâ, Plevne ve
Çanakkale’de olduğu gibi, bir kez daha fevkalâde bir duyarlılıkla, vatan, millet
ve hürriyet aşkıyla düşmana karşı tek yürek olarak mücadele
etmiştir.
"Kop Savunması”nın diğer savunmalardan farklı bir yönü
olduğu da söylenebilir. Çünkü Türk tarihinde adı geçen savunma savaşlarının
hepsi daha evvel hazırlanmış tahkîmatlı mevzilerde yapılmıştır. Halbuki "Kop
Savunması" tamamen sahra tahkimatı ile kuvvetlendirilmiş mevzilerden yapılmış ve
hareket faktörü bu savunma savaşında birinci rolü oynamıştır. Bir diğer önemli
husus da, Bayburt’ta Türk kuvvetleri Plevne’de olduğu gibi Ruslara teslim
olmamıştır.
“Kop Savunması”nın askerî tarihimiz açısından
öneminin yanı sıra, Türk-Rus ve Türk-Ermeni münasebetlerinin bazı yönleriyle
aydınlığa kavuşturulması bakımından da ayrı bir yeri vardır. Çünkü Ruslar,
Anadolu üzerindeki geleneksel siyâsetlerini (sıcak denizlere inmek) bu dönemde
tekrar icraata dökmek isterken, Ermeniler de bu cephede Ruslarla işbirliği
yaparak "Büyük Ermenistan" hayallerini gerçekleştirmek istiyorlardı. Bu cümleden
olarak daha önce ifade edildiği üzere Rus orduları Başkomutanı General
Yudenich’in, İstanbul’u ele geçirmeyi hedefleyen konuşması söz konusu olan
tarihî misyonu gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan
Ermenilerin, Doğu Anadolu’da Ruslarla birlikte hareket ederek Türk köy, kasaba
ve şehirlerini ele geçirmeye çalıştıkları, tarihte eşine ender rastlanılan
katliamlar yaptıkları bilinmektedir. Nitekim bu bölgede Rusların askerî
harekâtlarının başlangıcından itibaren Ermeni desteğinin artarak devam etmesi bu
durumu teyit etmektedir. Ermeniler Türk kültürüne ve dolayısıyla Türk
isimlerine yabancı olmadıkları için bunu değerlendirme yoluna gittiler. Cephede
boş durmayarak, "Ahmet, Mehmet ateş etme" hilesiyle Türk askerini aldatmaya
çalışarak, Rus birliklerinin Türk müfrezelerine baskın yapmalarını
sağlamışlardır.
Savaş sırasında bütün bu hâdiseler cereyan
ederken, toplumsal boyutu olan ve halkı derinden etkileyen bazı trajik olaylar
da yaşanmaktaydı. Savunma bölgesinde bulunan bazı Türk köyleri boşaltılmış, Rus
istilasıyla beraber göç kaçınılmaz hâle gelmiştir38. Bununla birlikte ne zaman
ve hangi şartlarda olursa olsun bir insanın doğup büyüdüğü, hâtıralarını
paylaştığı toprakları terk etmek mecburiyetinde kalması hiç de kolay bir hadise
değildir. Bu bakımdan savunma bölgesinde bulunan bazı yerleşim birimleri
halkının savaş sebebiyle hükümetçe göç etmeye zorunlu bırakılmaları, o
bölgelerde bazı problemlerin çıkmasına sebep olmuştur. Ancak halk, yurt edindiği
o yerleri terk etmek niyetinde değildir. Nitekim olayın tipik bir örneği, harp
sahasında yer alan Orta Çimağıl köyünde yaşanmıştır. Halk, hükümet emrine
uymayarak yerini yurdunu bırakmak istememiştir. Neticede zorla göçe tabi tutulan
Orta Çimağıl ahâlîsi nin bu tavrının sebeplerini yöre halkının kendi özel
sebeplerinin yanı sıra toprağa bağlılıklarında ve vatan sevgisinin yüceliğinde
aramak gerekir. Zira, Kop dağında şehit olan bir erin üzerinden çıkan
yavuklusuna yazmış olduğu şu mektup Türk milletindeki vatan sevgisinin en samimi
bir ifadesi değil midir? Mektupta şöyle denilmektedir:
“Sevgili Ayşe,
Sana bu satırları cepheden, Kop dağlarından
yazıyorum. Seni dünyada her şeyden çok sevdiğimi zannederdim. Lakin yanılmışım.
Beni affet… Kalbimi bilirsin doğruyu söylemekten zevk alırım. Dünyada meğer
senden ziyade sevdiğim vatanım varmış. Vatan aşkı yanında senin aşkın, evet
senin ateşli aşkın söndü… Sönük kaldı… fakat yine seni unutmadım, yine
seviyorum. Bak, karşımda kanlı kanatları ile ölümü gördüğüm halde vakit buluyor,
acele sana bu mektubu yazıyorum… Allah’a çok dua ettim. İnşallah eline geçer.
Beni unutma. Lakin benim için ıstırap çekme. Çünkü ben mesudum…
MEHMET”.
Kop dağlarında şehit düşen Mehmetleri tarih
boyunca yetiştiren bir milletin elbette kendi tarihinden alacağı pek çok
ibretler olmalıdır. Onun için "Kop Savunması" bir ibret nişanesidir. Bu
sebepledir ki, Bayburtlu’nun gözünde adeta bir şehitler abidesi olan Kop dağı
ve bu bölgede Türk insanının verdiği destansı mücadele türkülerde, şiirlerde
yaşatılarak ebedileştirilmiştir42. Ancak ne hazindir ki, bugün tarih
kitaplarında adı bile geçmeyen, "Kop Savunması" şüphesiz ki Türk askeri ile
Bayburtlu mücahitlerin ortaya koyduğu topyekün bir mücâdelenin mahsulüdür.
Nitekim bu mücâdelede şehit düşenlerin künyelerine baktığımızda Edirnelisinden
Konyalısına, Şarkışla!ısından Harputlusuna; hasılı bugünkü ulusal sınırlar
dahilindeki hemen her vilayetimizden şehitlerin olduğunu görürüz. Hatta bugünkü
ulusal sınırlarımızın dışında kalan vatan parçalarından da şehitlerin bulunması;
bize Türk milletinin hangi şartlarda olursa olsun ulusal birlik ve bütünlüğünü
korumak için her türlü fedakarlığı ortaya koyabileceğini
göstermektedir.
Unutulmamalıdır ki; şehit kanlarıyla yazılmış
olan bu destanın ve II. Plevne olarak tasvir edilen bu müdâfaanın Türk tarihinin
bütünlüğü içerisinde lâyık olduğu yeri tespit edilerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin
varlığı ve bekası bakımından yeni nesillere aktarılması zarureti vardır.
Elinize sağlık.Kaynak paylaşılırsa daha güzel olur.
YanıtlaSil